Mantık, Önermeler ve Bileşik Önermeler Konu Anlatımı – PDF

Bu dersimizde sizlere 2020 9.sınıf matematik dersinin ilk konusu olan mantık, önermeler ve bileşik önermeler hakkında konu anlatımı, ders notu, örnek sorular şeklinde hazırladık.Her zaman olduğu gibi en kapsamlı şekilde, başka yerde aramadan mantık, önermeler ve bileşik önermeler konusunu yazımızı okuyup videoları ve diğer dökümanları incelediğinizde çok rahat anlayacaksınız.
2020 9.Sınıf Mantık Konu Anlatım Videoları ve Soru Örnekleri sayfanın alt kısmındadır.
 

Mantık Nedir?

Mantık, doğru düşünme biçimini araştıran bir araştırma alanıdır. Günlük hayattaki mantık terimi de benzer anlamdadır. Birşeyin mantıklı olup olmaması kişilere ve durumlara göre değişebilir.

Önerme Nedir?

Doğru veya yanlış şeklinde kesin hükümde bulunabileceğimiz yargılara önerme adı verilmektedir. Matematikte önermeleri p, q, r, s, t gibi küçük harflerle göstermekteyiz. Örnek: Türkiye’nin başkenti ANKARA’dır ifadesi bir önerme midir? Çözüm: Bu bir önermedir, çünkü önermeler doğru ve yanlışlığı belirlenebilir yargılardır. Türkiye’nin başkenti ANKARA dır, bunu biliyoruz. Bu durumda yukarıdaki ifade bir önermedir, ayrıca bu önerme doğrudur.  
NOT: Sizlere daha iyi ve güncel ders notu sunabilmek için kendimizi sürekli yeniliyoruz. Sizlerde son eklenen güncel ders notları ve eğitim haberlerinden anında haberdar olmak istiyorsanız sitemize Üye Olarak bildirimlerden anında haberdar olabilirsiniz. ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN
  Çözüm: Bu yargı bir önermedir, çünkü doğruluğunu veya yanlışlığını kolayca sınayabiliriz. Diğer taraftan bu önerme yanlıştır, çünkü bir ay otuzaltı gün değildir. Bir ay bazen 30 bazen 31 bazen de 28 gün olabilir.Örnek: “Bir ay otuzaltı gündür.” Yargısı bir önerme midir, doğruluk durumunu inceleyiniz. Örnek: “En güzel renk kırmızıdır.” Yargısı bir önerme midir? Doğruluk durumunu inceleyin. Çözüm: Değerli arkadaşlar bu ifade bir önerme değildir. Çünkü en güzel renk kırmızıdır ifadesi kişiye göre değişebilir, bana göre en güzel renk sarı iken size göre eflatun olabilir. Dolayısıyla bu ifade kesinlikle bir önerme değildir. Örnek: “Hayırlı akşamlar” ifadesi bir önerme midir? İnceleyiniz. Çözüm: Bu ifade hiç bir yargı belirtmemektedir, bu nedenle önerme olamaz.
Bir önermenin doğru veya yanlış olmasına o önermenin doğruluk değeridenmektedir. Eğer önerme DOĞRU ise doğruluk değeri D harfi ile veya 1 rakamı ile, eğer önerme YANLIŞ ise doğruluk değeri Y harfi ile veya 0 rakamı ile gösterilir. Elimizde bir p önermesi olsun, eğer bu p önermesinin değeri 1 ise p ≡ 1şeklinde ifade ederiz, eğer değeri 0 ise de p ≡ 0 şeklinde ifade ederiz. Örnek: p: “9 tek sayıdır” önermesinin doğruluk değerini bulunuz. Çözüm: 9 gerçekten de bir tek sayıdır, değil mi arkadaşlar.. Sizin de bildiğiniz gibi 2 ye tam bölünen sayılar çift sayı, 2 ye bölündüğünde 1 kalanını veren sayılar ise tek sayıdır. Şu durumda 9, 2 ye bölündüğünde 1 kalanını vereceğinden bir tek sayıdır. O halde önermemiz doğrudur. Bunu nasıl göstermeliyiz? p ≡ 1 şeklinde göstermeliyiz. Yani p önermesi denktir 1 veya p önermesinin değeri 1 dir şeklinde okunur. Örnek: q: “Üçgenin iç açıları toplamı 450 derecedir” önermesinin doğruluk değerini bulunuz. Çözüm: Üçgenin iç açıları toplamı 450 derece değil 180 derecedir. Bu önerme yanlıştır bu nedenle değeri 0 olmalıdır. q ≡ 0 diyebiliriz. Bu şekilde örnekleri çoğaltabiliriz, sanırım önermelerin mantığını az çok anladınız. Aslında gayet basit bir konu, sadece bu önermeler ve mantık ders notunu okuyarak bile işi çözebilirsiniz. ÖNEMLİ NOT: Doğruluk değerleri aynı olan iki önermeye denk önermeler denir. p önermesi q önermesine denk ise p ≡ q, p önermesi q önermesine denk değil ise “p ≢ q” ile gösterilir.  
  • 9.Sınıf Mantık Konu Anlatım PDF ulaşmak için tıkla
  • 9.Sınıf Mantık Çıkmış Soru Çözümleri için tıkla
  • 9.Sınıf Mantık Çıkmış Soru Çözümleri için tıkla (2010-2017 YGS LYS)

Tavsiye Ders Notu: Kümelerde Temel Kavramlar Konu Anlatımlı Ders Notu ulaşmak için tıkla


 

Önermelerin Doğruluk Tablosunda Gösterilmesi

Önermelerin doğruluk değerleri bir tablo yardımıyla daha güzel bir şekilde gösterilebilir. Bu şekilde hazırlanan tablolara doğruluk tablosu denir. Örnek: p önermesinin doğruluk tablosunu yapalım.
  Yukarıdaki doğruluk tablosuna göre p önermesinin iki durumu vardır. p önermesi doğru olabilir, p önermesi yanlış olabilir. Örnek: p ve q önermelerinin doğruluk tablosunu yapalım. p önermesinin 2, q önermesinin 2 farklı doğruluk değeri olduğundan p ve q önermelerinin 2 . 2 = 2^2 = 4 farklı doğruluk durumu vardır. Doğruluk tablosu aşağıdaki gibi olacaktır.   Yukarıdaki doğruluk tablosunun açıklamasını yapalım.
  • p  1 iken q 1 olabilir
  • p 1 iken q 0 olabilir
  • p 0 iken q 1 olabilir
  • p 0 iken q 0 olabilir
Örnek: p, q ve r önermeleri için doğruluk tablosu oluşturalım. Değerli arkadaşlar burada 3 farklı önerme olduğundan tablomuz 2x2x2 = 2^3 (iki üzeri üç) = 8 li olmalıdır. Örnek: 5 farklı önermenin birbirine karşı kaç farklı durumu olduğunu bulalım. Çözüm: 5 farklı önermeden 2 üzeri 5 ile yani 2^5 = 32 adet farklı durum meydana gelecektir bu nedenle doğruluk tablosunda 5 sütun 32 satır bulunmalıdır. Bir Önermenin Değilini Bulmak (Önermenin Olumsuzunu Yapmak) Önermelerin değilini yapmak çok kolaydır, önermenin mevcut değeri ne olursa olsun bunu tam tersiyle değiştirerek değilini kolayca oluşturabiliriz. Örneğin bir p önermesinin değili p’ ile gösterilir, p önermesinin değeri 1 olsun bu durumda p ≡ 1 olacaktır, eğer p nin değilini alırsak bu durumda p’ ≡ 0olacaktır. Yani p’nin değeri 1 ise 0 , 0 ise 1 olur.  Aslında oldukça basit bir mantığı var değil mi? Bir diğer karşınıza çıkacak nokta ise önermenin değilinin değilini almaktır, bu durumda önermenin son hali elde edilecektir. Yani, p önermesinin değeri 1 olsun, eğer değilini alırsak değeri 0 olur, tekrar değilini alırsak 1 olur, böylece başlangıçtaki duruma dönmüş, yeniden p önermesini elde etmiş oluruz, değil mi? (p ‘)’ ≡ p Yukarıdaki ifadede p nin değili olan p’ nün tekrar değili alınarak yeniden p elde edilmiştir. Şimdi dilerseniz bunun da doğruluk tablosuna bir bakalım.  

Bileşik Önermeler

Birden fazla önermenin ve, veya, ancak ve ancak, ya da, ise gibi bağlaçlar yardımıyla birleştirilmesine bileşik önerme adı verilmektedir. Bileşik önermeleri anlamak ve üzerinde işlem yapmak da oldukça kolaydır. 1) VE Bağlacı ile Yapılan Bileşik Önermeler Sevgili arkadaşlar, VE bağlacı ile bağlanan iki önerme şu şekilde gösterilir p ∧ q  ve bu ifade p ve q diye okunur. Eğer her iki önermenin değeri de 1 ise p ∧ q değeri 1 dir, diğer tüm durumlarda p ∧ q değeri 0 olacaktır. Yani anlayacağınız şekilde açıklamam gerekirse, p ∧ q nun değerinin 1 olması için hem p hem de q nun değerinin 1 olması şarttır. p veya q dan biri bile sıfır olsa bu durumda p ∧ q değeri de 0 olacaktır. Aşağıdaki doğruluk tablosuna bakarak bunu net bir şekilde okuyabilirsiniz. 1. VE Bağlacının Tek Kuvvet Özelliği Her p önermesi için  p ∧ p ≡  p dir. Yani bir p önermesinin kendisi ile VE lenmesi sonucunda değer p nin başlangıç değeri olmaktadır. Aşağıdaki doğruluk tablosuna bakarak bunu daha net bir şekilde görebiliriz. Yukarıdaki tablodan da görebileceğiniz üzere p nin değeri 1 ise p ∧ p nin değeri 1 yani yine p ye eşit, eğer p nin değeri 0 ise p ∧ p nin değeri 0 a eşittir. 2. VE Bağlacının Değişme Özelliği Vardır Her p ∧ q ≡ q ∧ p şeklinde bir değişme özelliği söz konusudur. Sıralamanın değişmesi sonucu değiştirmez. 3. VE Bağlacının Birleşme Özelliği de Vardır Aşağıdaki doğruluk tablosunu incelediğinizde VE bağlacının birleşme özelliğini görebilirsiniz.

VEYA Bağlacı ile Oluşturulan Bileşik Önermeler

İki farklı önermemiz olsun bunlar da p ve q olsun. Bu önermelerden herhangi birinin değerinin 1 olması halinde p veya q nun değeri 1 olacaktır. VEYA bağlacının sonucunun 1 olması için önermelerden sadece 1 inin doğru olması yeterlidir. Gösterimi p ∨ q şeklindedir, burada ∨ veya bağlacı olacak bilinir. Aşağıdaki doğruluk tablosuna bakalım. Gerçekten de yukarıdaki tabloda dikkat ediniz, p ve q dan en az birinin değeri 1 olduğunda p ∨ q değeri 1 e eşit, diğer durum olan her ikisinin de sıfır olması durumunda ise 0 a eşittir. VEYA Bağlacının Özelliklerine Göz Atalım, 1) Veya Bağlacının Tek Kuvvet Özelliği Veya bağlacı için p ∨ p ≡ p dir. 2) VEYA Bağlacının Değişme Özelliği Veya bağlacında önermelerin yerinin değişmesi sonucu değiştirmez. 3) VEYA Bağlacının Birleşme Özelliği Veya bağlacında birleşme özelliği de mevcuttur, aşağıdaki tablodan bunu görebilirsiniz.

De Morgan Kuralları

De organ kurallarını kullanarak sınavlarda ve yazılı sorularında karşımıza çıkan sadeleştirme ve kısaltma sorularını hızla çözebiliriz. De Morgan kuralları aşağıdaki gibidir.

Ya Da Bağlacı ile Oluşturulan Bileşik Önermeler

p ile q önermelerinin ya da bağlacı ile bağlanmasından oluşan bileşik önermeye, p ya da q bileşik önermesi denir ve p ⊻ q biçiminde gösterilir. p ⊻ q bileşik önermesi; p ile q önermelerinden yalnız biri doğru iken doğru, diğer tüm durumlarda yanlıştır. p ve q önermeleri için p ⊻ q önermesinin doğruluk değerleri tablosu aşağıdaki gibidir. Ya Da bağlacı için de değişme ve birleşme özellikleri vardır fakat kuvvet özelliği yoktur.

İSE Bağlacı ile Oluşturulan Bileşik Önermeler

p ile q önermelerinin ‘‘ise’’ bağlacı ile bağlanmasından oluşan bileşik önermeye koşullu önerme denir ve p ⇒ q biçiminde gösterilir. p ⇒ qönermesi p doğru, q yanlış iken yanlış, diğer durumlarda doğrudur. p ve q önermeleri için p ⇒ q önermesinin doğruluk tablosu aşagıdaki gibi olacaktır, Ayrıca, Bunu doğruluk tablosunda gösterelim, Bir Önermenin Karşıtı, Tersi ve Karşıt Tersi “Ancak ve Ancak” Bağlacı ile Kurulan Bileşik Önermeler Bir bileşik önerme, bileşenlerinin her değeri için doğru ise totoloji, yanlış ise çelişkidir. Konu ile  ilgili bazı örnekler:

Mantık Konu Anlatım Videoları:


Değerli okurumuz 9.sınıf matematik dersi mantık, önermeler ve bileşik önermeler konu anlatımımızın sonunda geldik bir sonraki 9.sınıf matematik dersimizde görüşmek dileğiyle.    

9.Sınıf Simyadan Kimyaya Konu Anlatımlı Ders Notları – Pdf

Bu yazımızda sizlere 9.Sınıf Simyadan Kimyaya Konu Anlatımlı Ders Notlarını Pdf, video konu anlatım, çıkmış sorular, resimli örnekler vb. materyaller eşliğinde anlatmaya çalışacağız.

    SİMYADAN KİMYAYA

Eski dönemlerde insanlar Aristo nun önerdiği dört ana elementin ( toprak, su, hava, ateş ) varlığına inanıyorlardı. Bu dört elementin farklı şekilde bir araya gelmesiyle farklı  maddelerin oluştuğu kabul edilmiştir. Ortaçağ döneminde bazı insanlar basit metalleri değerli olan altına çevirerek belli bir güce sahip olmayı hedeflemişlerdir. Bazı insanlar ise ; insan vücuduna yönelik çalışmalar yaparak ,hastalıkları iyileştirmek ve ölümsüzlük iksirini elde etmek istemişlerdir. Bilimsel dayanağı olmayan sınama yanılma yoluyla yapılan bu işlemler  simya olarak adlandırılır.
NOT: Sizlere daha iyi ve güncel ders notu sunabilmek için kendimizi sürekli yeniliyoruz. Sizlerde son eklenen güncel ders notları ve eğitim haberlerinden anında haberdar olmak istiyorsanız sitemize Üye Olarak bildirimlerden anında haberdar olabilirsiniz. ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN
 

ESKİ ÇAĞLARDA KEŞFEDİLEN MADDELER

Eski çağlarda insanlar kendi faydalarına olan şeyleri keşfetmeye başlamışlardır;
  • Barınmak için ağaçları oymuşlardır
  • Yaptıkları çanak ve  çömleklerde yiyeceklerini saklamışlardır.
  • Bazı bitkilerden  güzel kokular ve tedavide kullanılan ilaçlar elde etmişlerdir
  • Güzel  görünmek için gözlerine kohl (sürme) çekmişlerdir.
  • Önemli ticaret maddesi olan tuzu bulmuşlardır
  • Giysilerin boyanmasında boya olarak; Kıbrıs taşı (FeSO4), şap ve alizarin gibi maddeler kullanılır.

SİMYA

Eski çağda insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için deneme yanılma yoluyla keşfettikleri deneyimler daha sonra onların zengin ve ölümsüz olma hayallerine kapılmalarına sebep olmuştur. Değersiz madenleri  altına çevirme, bütün hastalıkları iyileştirme ve ölümsüzlük iksirini bulma uğraşına simya ( alşimi ), bu işle uğraşanlara da simyacı denir. Simya bir bilim değildir; fakat simyacılar kimya bilimine geçişin öncüleri olmuşlardır ve pek çok deneysel  araç  ve gerecin gelişmesine olanak sağlamışlardır. Simyacıların bu çalışmaları sonucunda mürekkep, boya , seramik, cam , esans, metallerin işlenmesi, barut, sülfirik asit ( zaç yağı ), nitrik asit  ( kezzap) ve hidroklorik asit (tuzruhu) gibi maddeler elde edilmiştir. Simyanın kimya bilimine katkıları;
  • Bazı karışımları elde edilmişlerdir.
  • Deneysel araç ve gereçler bulunmuştur ( imbik )
  • Kimya deneylerinde de kullanılan bazı yöntem  ve işlemler geliştirilmiştir.
  • Kimya  bilimine geçişte kullanılan bazı maddelerin özellikleri tespit edilmiştir.
Simyacıların kullandığı yöntemler ; imbik (damıtma)

 

ELEMENT KAVRAMININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Demokritos  tüm maddelerin bölünmeyen ( atom ) parçacıklarından oluştuğunu ileri sürerken karşıt görüşlerin öncüsü olan Aristo ve Platon ise tüm maddelerin dört elementten ( hava, su, toprak, ateş) oluştuğunu savunmuştur. Aristo diğer maddelerin bu dört maddenin değişik şekillerde birleşmesi sonucu oluştuğunu ve bu maddelerin sıcak- ıslak, soğuk-ıslak, soğuk- kuru ve kuru-sıcak gruplarından oluştuğunu söylemiştir. Örneğin; soğuk- ıslak (su), soğuk-kuru(toprak), ıslak-sıcak(hava), kuru-sıcak     ( ateş) şeklindedir. Rönesans döneminde element parçalanamayan yapı taşı olarak tanımlanmıştır. 17. yy dan itibaren yeni deneysel  teknikler geliştirilmiş ve birçok element tek başına elde edilmiştir.daha sonra elementlerin birbiriyle değişik oranlarda karışabileceği sorgulanmaya başlamıştır ve belli kanunlar bulunmuştur.
  • Kütlenin korunumu yasası  ( Antoine Lavoiser )
  • Sabit oran yasası ( Proust )
  • Katlı oran yasası ( Dalton )
NOT:  önemli simyacılar:
  • Empedokles
  • Demokrit
  • Aristo
  • Epilor
  • Ebu musa Cabir ibni hayam
  • İbni sina
  • Abdurrahman el hazeni
  • Evrenin yaratılışından beri insanlar, beslenme, barınma, savunma, ısınma, giyinme, estetik ve sağlık gibi hayatın her alanında ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşırlar. Kimya ise maddenin yapısını özelliklerini tepkimelerini inceleyerek insanlığın gereksinimlerini karşılamalarına yardım eder. Kimya bilimsel yönteme dayanan bir bilim dalıdır. Kimyanın bilimsel yönteme dayanması 17.yy da Galileo, Francis Bacon, Robert Boyle ve Isaac Newton gibi bilim adamları ile başlar. Bundan önce simya adı verilen kimya ile tek farkı bilimsel yönteme dayanmaması olan simya vardı. Simya, değersiz madenleri altına çevirmek, bütün hastalıkları iyileştirmek ve ölümsüzlüğe kavuşmak için yapılan çalışmaların bütünüdür. Simyanın gelişimi ateşin bulunmasıyla Mezopotamya, eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin’de başlamıştır. Daha sonra metalleri kullanmayı ve doğal halden saf hale getirmeyi öğrenen insan zamanla madde üzerinde düşünmeye başlamış. Bitki özlerinden ilaçlar üretmeye çalışmışlardır. Bunun yanında günlük hayatı kolaylaştırmak için topraktan yaptıkları çanak ve çömlekleri ateşte pişirerek günümüzde kullanılan porselen ve seramiklerin bulunuşuna katkı sağlamışlardır, metalleri eritip sert alaşımlar elde etmişlerdir, bitkisel ve madensel boyaları keşfetmişlerdir. Simyacılar  çalışmalarını deneme yanılma yoluyla yaptıkları ve teorik temellere dayandırmadıkları için simya bir bilim dalı değildir. Empedokles  (MÖ 492-432) ana maddenin  ateş, su, toprak ve hava elementlerinden oluştuğunu savunmuştur.bu dört elementten; ateş maddenin plazma hali, su maddenin sıvı hali, toprak maddenin kat hali ve hava ise maddenin gaz halini temsil eder. Aristo (MÖ 384-322), Empodokles’in dört elementinden esinlenerek maddenin özelliği olarak adlandırdığı sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluğun çiftler halinde birleşmesiyle hava, su, toprak ve ateşin meydana geldiğini ileri sürmüştür.
    sıcak+ kuru= toprak
    kuru+soğuk = toprak
    soğuk+ıslak= su
    sıcak+ıslak=hava
            
           SİMYANIN KİMYA BİLİMİNE KATKILARI
    1. Yeni kimyasal maddelerin elde edilmesine yardımcı olmuştur.
    2. Laboratuvarda kullanılan deney araç gereçlerinin ilk örneklerini keşfetmişlerdir.
    3. Damıtma,  kristallendirme, çözme, yumuşatma, süblimleştirme, mayalandırma gibi işlemleri geliştirmişlerdir.
    Yapılan bu işlemlerin kimya biliminin gelişmesine katkısı olmuştur.
           SİMYADAN GÜNÜMÜZE AKTARILAN BULGULAR
    •  Barut
    • Madenlerin işlenmesi
    • Metaller üzerinde çalışmalar
    • Mürekkep
    • Bitkisel ve metalik boyalar
    • Derinin boyanması
    • Porselen ve seramik
    • Esans üretimi
    • Kağıt
    • Cam
    • İmbik adı verilen Damıtma aracı
             SİMYACILARIN ÇALIŞMALARI SONUCU KEŞFETTİKLERİ KİMYASALLAR
    • Sülfürik asit : H2SO4    (Zaç yağı)
    • Nitrik asit     :HNO3    (Kezzap)
    • Hidroklorik asit: HCI    (Tuz ruhu)
    • Demir(II)sülfat  :FeSO4 (Kıbrıs taşı)
    • Asetik asit          :CH3COOH (Sirke ruhu)
    • Potasyum alüminyum sülfat : KAl(SO4)2  (Şap)
    • Sodyum sülfür :NaS  (Sarı zırnık)
    • Potasyum nitrat :KNO3 (Hint güherçilesi)
    • Sodyum nitrat  : NaNO3 ( Şili güherçilesi)
    • Sabun
    • Arap sabunu
    • Kurşun oksit :Pb3O4 (Turuncu boya)
    • Sodyum klorür :NaCI (Tuz)
    • Bakır(II)sülfat:CuSO4 ( Göz taşı)
    • Kükürt : S
    • Malahit yeşili: Cu2CO3(OH)2
    • Kil
    • Çinko sülfür : ZnS (Beyaz boya)
    SİMYACILAR VE ESERLERİ 
    • Ebu Musa Cabir bin Hayyan: Kitab al-Kimya
    • El- Razi  1.el-Hâvi (20 cilt), (Latince başta olmak üzere 11 dile çevrilmiştir. Döneminin tıp alanındaki en ayrıntılı ve bilgi içeren ders kitabıdır.)
    2.Kitabul-Mansur,
    • İbni Sina (Avicena): 1. El-Kanun Fit-Tıp, 2. Eş-Şifa, 3. En-necat, 4. El-İşaret vet-Tenbihat, 5.Hikmeti Aruzi, 6. Hikmeti Meşrikiyye, 7. Et-Tayr, 8. Esbabu Hudüs-il-Huruf, 9.Esrar-us-Salat, 10. En-Nebat vel-Hayevan, 11. El-Hey’e, 12. Lisan-ül Arap, 13. Esbabu Rad vel-Berk (şimşek ve gök gürültüsünün sebepleri)14. Ed-Düstur-ut-Tıbbı, 15. Aksam-ül-ulum 16. El-Hutab
    • Isaac Newton    :
    1. Method
    2. De Motu Corporum in Gyrum (1684)
    3. Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687)
    4. Opticks (1704)
    5. Arithmetica Universalis (1707)
    6. The System of the World, Optical Lectures, The Chronology of Ancient Kingdoms, (Amended) and De mundi systemate (published posthumously in 1728)
    7. An Historical Account of Two Notable Corruptions of Scripture(1754)
                     Bu gibi çalışmalardan sonra 17.yy da kimya bilimi bilimsel yöntemlerle gelişmeye başlamıştır.
            17. yy da Robert BOYLE ”Şüpheci kimyager” adlı yapıtını yayımlamasıyla ilk kez elementleri maddenin parçalanamayan yapı taşları olarak tanımlamıştır. Bunun yanında gazlarla ilgili yaptığı çalışmalarda gazların basıncı ile hacminin ters orantılı değiştiğini bulmuştur.
          Boyle yasası : P.V=k
                                 P1V1=P2V2
                 Lavoisier (1743-1794) yaptığı çalışmalarda yanma olayını bu günkü şekliyle açıklamıştır. Bunun yanı sıra; metal oksitlerinin metal ile oksijenin verdiği bileşikler olduğunu kanıtlamıştır, kütlenin korunumu kanunu bulmuştur.
                 Kütlenin korunumu kanunu:madde miktarı gerçekleşen olaylar sonucu sabittir değişmez örneğin; 2 mol H 2 g , 1mol O 16 g reaksiyon sonucu oluşan 1 mol H2O(su) 18g olur. Yani maddenin niteliği değil niceliği değişir.
          J. L. Proust 1799 yılında sabit oranlar yasasını ortaya atmıştır. Sabit oranlar yasasına göre bileşiği oluşturan elementler belli oranlarda birleşerek bileşikleri oluştururlar. Bileşiği oluşturan elementlerin kütleleri arasında değişmeyen bir oran vardır. Örneğin H2O bileşiğinde H 2g/O 16g sabit oran 1/8
    Richter (1767-1807) sitokiometrinin kurucusudur. Asit ve bazın nötralleşmesi yardmıylamiktar oranlarını saptamıştır. Berzelius 1814 yılına kadar elementler fiziksel özelliklerini yansıtacak şekillerle sembolize ediliyorlardı. ancak bu şekilde ifade etmek zor olduğunda berzelius elementlerin baş harfleri veye ilk iki harfi kullanarak semboller oluşturdu. örneğin;Hidrojen: H , karbon:C Azot N gibi…

Simyadan Kimyaya Video Konu Anlatım:


 

9. Sınıf Dil ve Anlatım İletişim, Dil ve Kültür Konu Anlatım Ders Notları

0

İletişim: Duygu,düşünce,istek bilgi vb her şeyin çeşitli yollarla (ses,yazı,işaret,davranış vs) başkasına aktarılmasına denir. İnsanoğlu eskiden beri iletişim aracı olarak dili kullanmış ama bunun yanında çeşitli yollara da başvurmuştur.Dumanla haberleşme,ellerle işaretleşme,görsel olarak ,hal ve hareketler vs…

İkinci Ünite Dillerin sınıflandırılması konusu için tıklayınız.

9. Sınıf Dil ve Anlatım İletişim, Dil ve Kültür Konu Anlatımlı Ders Notları – Pdf

İletişim,Dil ve Kültür

İletişim: Duygu,düşünce,istek bilgi vb her şeyin çeşitli yollarla (ses,yazı,işaret,davranış vs) başkasına aktarılmasına denir. İnsanoğlu eskiden beri iletişim aracı olarak dili kullanmış ama bunun yanında çeşitli yollara da başvurmuştur.Dumanla haberleşme,ellerle işaretleşme,görsel olarak ,hal ve hareketler vs… İletişim sadece sesli olacak diye bir şey yoktur sözsüz de iletişim olabilir.örneğin trafik işaretleri sözsüz bir iletişimdir.neden mi çünkü kırmızı işarette durmamız gerektiği,sarı da hazırlanmamız gerektiği ve yeşilde geçmemiz gerektiği iletişimini bize sözsüz olarak söyler.
NOT: Sizlere daha iyi ve güncel ders notu sunabilmek için kendimizi sürekli yeniliyoruz. Sizlerde son eklenen güncel ders notları ve eğitim haberlerinden anında haberdar olmak istiyorsanız sitemize Üye Olarak bildirimlerden anında haberdar olabilirsiniz. ÜYE OLMAK İÇİN TIKLAYIN
  Başka örnek vermek gerekirse bir insanın dış görüşüne bakarak da iletişime geçeriz giyim kuşamı ile vs. ya da ruh haline bakarız sinirli ise geri durur sevinçli ise bizde güleriz gibi. İletişimin temel öğeleri vardır. Gönderici(kaynak) : İletişi başlatan öğedir. İnsan yada herhangi bir öğe olabilir. Alıcı (Dinleyici): İletişimin ulaştırılmak istendiği öğedir.Göndericinin mesajına göre hareket eder .İletişimi devam ettirir veya sonlandırabilir. İleti (Mesaj): Göndericinin alıcıya gönderdiği mesaj,şifre ya da koddur.Her türlü duygu,düşünce ,bilgi vs iletidir. Kanal (araç) : İletişimin yapıldığı araçtır. Anlaşmayı sağlayan ya da iletiyi  alıcıya ulaştıran araçtır.yazı,söz,resim,cd,ses dalgaları vs.  Dönüt (geri bildirme) : Alıcının göndericinin göndermiş olduğu iletiye verdiği cevaptır.Bu olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir. Örneğin Okulda yapılan sınavlar bir dönüttür. Bağlam (Ortam) : İletişim gerçekleştiği yerdir. Kod (Şifre) :İletişimin yapılması için üretilen şifrelemeye denir.İletinin gönderilme biçimi de denilebilir.bu bir resim olabilir,gazetede bir başlık olabilir,söz olabilir vs . İletişim Niçin Gereklidir? Kişi, sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için iletişim kurmak zorundadır. İletişim hayatın vazgeçilmez bir gereğidir. Ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarımızı gidermek için iletişim gereklidir. Toplumsal yasa ve kuralları sağlıklı bir şekilde işletebilmek için gereklidir. Gösterge ve Türleri: Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, kelime, nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir. Türleri:
  1. a) Dil Göstergesi:Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer.
  2. b) Doğal Gösterge:Ülkelerin doğal güzellikleri, yaprakların sararması…
  3. c) Sosyal Gösterge:Trafik ışıkları, görgü kuralları…
İletişim Kurarken Kullanılan Göstergeler Nelerdir? * Dil göstergeleri: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer. İnsan duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde dil ile anlatır. Dille gerçekleştirilen iletişim resim, şekil, işaret ve vücut diliyle yapılan iletişimden daha güçlü ve daha kullanılışlıdır. * Dil dışı göstergeler: Resim, şekil, işaret, hareket, jest ve mimikler bu gruba girer. Göstergeler ikiye ayrılır 1-Dil göstergesi: ikiye ayrılır. A-Sözcükler B-Ekler Yazılı ya da sözlü anlatımda yer alan kelimeler birer dil öğesidir.Bunlarda gösteren ve gösterilen olarak ikiye ayrılır.Onların ses karşılığına ya da yazıdaki karşılığına gösteren denir. örnek:   /D.E.F.T.E.R/   Gösterilen ise onunla ilgili kelimeyi duyduğumuzda onunla ilgili şeklin zihnimizde canlanmasıdır. Örnek: Zihinde defter görüntüsü   2-Dil Dışı Göstergeler: Dörde ayrılır. A-Belirti : Doğal olan istem dışı gerçekleşmiş,amacı olmayan göstergelerdir. Bu tür göstergeler yorumlamaya açıktır. o konuda bilgisi olan insanların yorumuna dayanır. Belirtide gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki bir nedene bağlıdır. Birkaç örnek vermek gerekirse; Mutfaktan   yanık kokusu geliyorsa yemeğin yandığını ya da ocakta bir şeyin yandığını düşünürüz. Gök yüzünün karabulutlarla kaplanması yağmurun yağacağını düşündürür. B-Belirtke: Sözlük anlamı bir şeyin, bir kavramın sembolü olan varlık veya eşya, amblem, Bir konu hakkındaki açıklayıcı bilgilerin tümü. Burada amaç iletişim yapmaktır. Yani belirtinin aksine doğal değil sunidir.İnsanlarım iletişim kurabilmek için ürettikleri göstergelerdir. İletişim kurma ,bir iletiyi aktarma ya da bir bilgiyi verme amaçlı yapılan göstergelerdir. C-Görsel Gösterge(İkon) : Bir gerçeği olduğu gibi (doğrudan)aktaran fotoğraf,şekil,çizim vb. görsel unsurlara denir. D-Simge: Toplumsal uzlaşı ile ortaya çıkan ve kavramların yerini tutan görsel biçime denir. Örnek olarak; Zeytin dalı barışı simgeler bu yüzden bu resim her yerde aynı anlama gelmektedir. Elinde terazi tutan kadın heykeli de adaleti simgeler. Karınca çalışkanlığı ağustos böceği tembelliği simgeler. Ülkelerin bayrakları da bağımsızlığı simgeler.

İnsan ,İletişim ve Dil

İnsanlar dil (konuşma ) yeteneğine sahip bir varlıktır.İnsanlar bu yeteneği sayesinde çevresiyle en etkili iletişimi kurmaya çalışır.Dil dışında da iletişim kurar (Jest ve mimik vs.) ama bunların hiçbiri dil kadar etkili değildir.Burada amaç anlaşmayı sağlamaktır. Dil daha çok gelişmiştir çünkü jestler veya mimikler ya da şekil vb bazen yanıltabilir.Örneğin bir adamın mizacı serttir ve bize baktığında onun sinirli kızgın olduğunu düşünür ve ondan uzaklaşırız ama adam oysaki mutlu olabilir.İşte bu yüzden konuşulduğunda (Dil) gerçeği söyler bu yüzdende diğerlerine göre daha etkilidir. Dilin temeli bilinmeyen bir zamanda atılmış ve ortaya çıkmıştır. En eski yazılı belgeler 5500 yıl öncesine aittir ama ilk insanlar bunlardan daha önce yaşamıştır bu yüzden dilin nasıl doğduğu bilimsel olarak kesin bir yargıya varmamızı engelliyor.ama bazı kesimlere göre ilahi bir kaynak olabilir,jest ve mimikler,yapılan ilk işlere,ünlem dayanabilir gibi çeşitli görüşler vardır. Dilinde kendine göre kuralları vardır. Dilin özelliklerini kısaca şöyle sıralayabiliriz.   Dil  canlı bir varlıktır.(yani zamana göre kelimeler söylenişi vs değişebilir.örnek: Kangı –Hangi olmuş) √   Dil en gelişmiş iletişim aracıdır. √   Dil seslerden oluşmuştur. √   Dil düşüncenin ve zekanın (Aklımızdakinin dışa vurumu)bir göstergesidir. √   Dil insanları sosyalleştirir. √  Dil bir topluluğu millet yapan unsurların başında gelir. √  Dil milletin geleneği,örf ve adetleri tarihi ile iç içedir. √  Dil milleti meydana getiren ortak unsurların,duyguların düşüncelerin ürünüdür.  

Dilin İşlevi

1-Göndergesel işlevi:  İletinin olduğu gibi aktarıldığı işlevdir.Burada kelimeler gerçek anlamında kullanılır.Asıl amaç bilgi vermektir.Bu rada iletinin doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilir.Öğretici ve açıklayıcı metinlerde kullanılabilir.Ders kitapları,Ansiklopediler, sözlük ler, kullanım kılavuzları,bilimsel bildirilerde dil daha çok bu işlevde kullanılır.Nesnellik hakimdir. Örnekler: Anadolu’da  bir çok uygarlık yaşamıştır. Türkiye yedi bölgeye ayrılmıştır. Doğu Anadolu dağlık bir bölgedir. Türkiye’de en çok yağışı Karadeniz bölgesi alır. Su hidrojen ve oksijenden oluşmuştur. Türkiye’deki okullar bu yıl haziran ayında kapanacak. Bu binanın boyu yaklaşık 25 metredir. Arkadaşım 34 yaşında. 2-Heyecana Bağlı işlevi: Gönderici iletinin konusu karşısında duygularını, heyecanını, korkularını,sevinç ,kızgınlık kaygılar ve üzüntü gibi duygularını dile getirmesidir.Burada kişi kendi duygularını dile getirdiği için öznel  durum söz konusudur.Dil bu işlevde daha çok “güzel,çirkin, iyi, kötü,estetik “vb kelimelerle ifade eder.Burada jest ve mimikler de önemlidir.Özel mektuplarda,lirik şiirlerde, öznel betimlemelerde,eleştiri yazılarında, fıkralarda (Gazete yazıları) vb. dil bu işlevde kullanılır. Örnekler: Ah o eski günler ne güzeldi! Aaaa bu yaptıkların insanı çileden çıkarır ama ! Uf  çok bunaldım! Bugüne kadar sana verdiğim emeklere yazık !   3-Alıcıyı Harekete Geçirme işlevi: İletinin alıcıyı harekete geçirme işlevidir.Amaç alıcının bir eylemde bulunmasını sağlamaktır. Alıcı bu işlevde harekete geçirilerek yönlendirilir. Böylece  alıcı bir tepki verir ve davranış değişikliği  yapmış olur.Alıcının istenilen bazı şeyleri yapması istenilmeyen şeyleri de yapmamasını sağlanmış olur. Söylevlerde,reklamlarda,genelgelerde,ilanlarda vb. bu  işlev kullanılabilir. Örnekler: Dışarıda hava çok sıcak içeri gir. Odadan bana kitabımı getirir misin? Sınıf başkanını seçimle seçelim diyenler el kaldırsın. Sayın okul müdürümüzü konuşmasını yapmak için kürsüyse davet ediyorum.   4-Kanalı Kontrol işlevi: İletinin,kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını denetlemedir.Böylece gönderici ve alıcı  arasında iletişimin kurulması sağlanır. Burada amaç iletinin içeriğinden çok iletişimin sağlanmasıdır.Mesela telefonda ses kesilmeleri iletişimin sağlıklı olmamamsına neden olur.Aile toplantılarında,öğretmen-öğrenci ilişkilerinde, bireysel terapilerde,mitinglerde,sevgililer arasın daki konuşmalarda vs. bu işlev kullanılır. Örnekler: Sesim geliyor mu? Söylediklerimi anladınız mı? Bu yazıyı göremeyen var mı? Bugün anlatacaklarım çok önemli dikkatli dinleyin.   4-Dil Ötesi işlevi: Dil ile ilgili bilgi vermek amacıyla yapılan işlevdir.Dilbilgisi konuları hakkında açıklama yapmak bilgi vermek amacıyla yapılır.Ders kitap larında,öğretici metinlerde,bilimsel yazılarda kullanılabilir. Örnekler: “Bugün eve gelen adam kimdi? “cümlesinde gelen kelimesi sıfatfiildir. İsim varlıkları karşılayan kelimelerdir. Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Yapım eki alan kelimeler türemiş kelimedir. Ekeylem alan basit zamanlı fiiller birleşik zamanlı fiil olur. Edatlar tek başına anlamı olmayan ama cümle içinde anlam kazanan sözcüklerdir. 4-Şiirsel işlevi: İletinin kendisi olasıdır.İleti kendi dışında herhangi bir şeyi yansıtmaz.Yani ileti şiir işlevinde  kullanıldığında şiirsel özelliğinin dışında başka bir şey aranmamalıdır.Sanatçı bu işlevi kullanırken sözcükleri belli bir süzgeçten geçirir ve bazı öğeleri birleştirerek ahengi sağlar ve okuyucuda estetik zevk uyandırmak ister.Mecaz kelimeler,yan anlam,söz sanatları vs. burada kullanılır.Dilin sanata özgü gerçekleri yansıtması da diyebiliriz.İmge ve kurmacaya bağlı metinlerde dil genelde bu işlevi kullanır.

 Dil ve Kültür İlişkisi

Kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütününe denir. Dil: İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan. Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı anlamına gelir. √ Dil ile kültür arasında sıkı bir ilişki vardır.İnsan dil ile düşünür,dil ile hisseder bu yüzden kültür dil sayesinde oluşur.Kültürün taşınması aktarılması da dil sayesinde olur.Kültürü dünden bugüne taşıyan yarına taşıyacak olan dildir.Dille insanların tecrübeleri yeni nesillere aktarılır. √ Toplumlar geçmişten günümüze çok değerli eserler ortaya koymuştur bu eserler günümüze dil sayesinde ulaşmıştır. √ Dil ve kültür birbirinin tamamlayıcısı durumdadır.Çünkü dil bir toplumun düşünsel  aynasıdır.Dili var eden unsurlarda toplumun kültürünü oluşturur.Bunlarda dille aktarılır. √ Dil sürekli bir yenileşme içindedir,değişime uğrar.Dil ilk çıktığı zamandaki gibi değildir kültürün değişmesi dilinde değişmesine neden olur.Yani dil canlı bir varlıktır.Çünkü zamanın değişimi ile ortaya çıkmasıyla yeni kelimelerde ortaya çıkar ya da kelimeler değişime uğrar. √ İnsanların yaşadığı yer dil ve kültürü de etkiler.Yani kutupta yaşan kişi ile çölde yaşayan kişiler farklı kültür ve dil kullanır., √ Dil ve kültür insanı diğer varlıklardan ayırır.En ilkel toplumla en gelişmiş toplumlar kendilerine özgü bir dil ve kültür oluşturmuştur.Toplumların bulunduğu yer ,inanışları,örf ve adetleri onların dil ve kültürünü de etkiler bu da toplumların farklılaşmasını sağlar.Bu farklılıkla bir toplumda önemli olan bir şey bir başka toplumda değersiz olabilir. Not: √  Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü görevi görür. √   Dil ve kültür toplumların yaşayışından izler taşır. √  Bir toplumun oluşması ,uzun yıllar yaşaması ,millet olmasında dil ve kültür büyük bir paya sahiptir.   Konuşma Dili  ve Yazma Dili Dil insanlarla birlikte var olmuş ve değişime uğramıştır.Zamanla değişik diller oluşmuştur.Bu diller kendi arasında bile değişime uğrayabilir. Konuşma Dili  : Günlük hayatta kullanılan doğal dile denir.Bulunduğu yere,bölgeye göre değişiklikler gösterebilir.örneğin “gelelim,gidelim” kelimeleri Adana ağzında” gelek , gidek “şeklindedir.   Yazma Dili  : Bir ülkedeki resmi dil olarak kabul edilen ve her yerde aynı dilin kullanıldığı ve belli kuralları olan ortak dile denir.Türkiye’de İstanbul Türkçesi ortak dil olarak kabul edilir.Bunun nedeni bölgesel ,yöresel vs. farklılıkların ortadan kalkmasını sağlamaktır.   Not: √   Bir ülkede bir  yazı dili vardır ama birden çok konuşma dili olabilir. √   Yazı dili yapma bir dilken konuşma dili doğaldır bir dildir. √   Yazı dili ülkenin genelinde kullanılırken konuşma dili daha dar alanda,bölgede kullanılır. √  Yazı dili gündelik hayatta farklılık göstermez ama konuşma dili gösterebilir.

Söylemek İstediklerim

0
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki sizin olumsuz cevabınıza karşın böyle bir şey yapmamın yanlış olduğunun, sizi rahatsız ve meşgul ettiğimin de farkındayım. Bu noktada anlayışınıza sığınmaktan başka çarem yok, bu konuda gerçekten oldukça üzgünüm. Burayı daha fazla uzatmadan ve zamanınızı almadan söylemek istediklerime ve söyleyemediklerime geçmek istiyorum. Bu yazıyı sizden hiçbir beklentim olmadan yazıyorum. Kararınızın olumsuz olduğunu bildiğim için sizden bir karşılık beklememem gerektiğinin bilincindeyim. Bu sebeple eğer olurda okursanız kendinizde cevap verme ihtiyacı hissetmeyin. Yazıyı okuduktan sonra düşünceleriniz olumlu yönde gelişirse cevap verebilirsiniz, eğer yine olumsuz olursa da beni engellerseniz, ben yazıyı okuduğunuzu ve kararınızın olumsuz olduğunu anlarım. Hakikaten bu yazıyı utanı sıkıla yazıyorum. Nasıl bir açıklama yaparsam yapayım bu yazıyı yazmamı haklı çıkartacak bir yanı olmadığını da biliyorum. Ama duygularıma yenik düşüp düşüncelerimi söylemeden de edemiyorum. Yukarıda da dediğim gibi anlayışınıza sığınmaktan başka çarem yok maalesef. Bu yazı, size karşı düşüncelerimi kesin kez yazdığım son yazı olduğu için biraz uzun olabilir. 5 dakika gibi bir sürede zannediyorum ki bu yazının tamamını okuyabilirsiniz. Benim açımdan tek sorun çalışma idi. Bunu size açık sözlülükle söylemiştim. Ben zaten ne düşünüyorsam bunu size gizlemeden söylemeye gayret ettim. Yapamayacağım şeyleri söylememeye gayret ettim. Çünkü şimdi tamam deyip ileride hayır demek bana göre bir davranış değil. Size göndermiş olduğum son mesajdan sonra öğretmenlik konusunda epeyce düşündüm. Ve artık öğretmenlik konusu benim için sorun olmayacağına karar verdim. Aslında o zamanlarda –ya olabilir aslında- diye ılımlı bir düşüncem vardı. Ama bu netleşmediği için ve sizin de değiniz gibi belki bu konuda tekrar tıkanıklık yaşanma ihtimali yüksek olduğu için bunu dile getirememiştim. Ama şimdi kendimden emin bir şekilde bu konu artık benim için bir problem değil. Burada kendimden emin ve kararlı olmam hakikaten önemli. Çünkü bugün size tamam dediysem bu kararımın arkasında durmam gerekiyor. Bu ve bazı konularda biraz yüzeysel düşündüğümü fark ettim. Gerçekten bu aşılabilir bir konu imiş. Belki de bu farkındalığım için geçtir, bilmiyorum. Ama umarım geç kalmamışımdır. Çalışma konusuna daha ayrıntılı geçmeden önce kronolojik olarak söylemek istediğim bazı şeyler var. Bu yazıyı yazma sebebimden başlayacak olursam ise size karşı uzun uzun yazmak istediklerimi ancak yazamadıklarımı, içimde tuttuklarımı, söyleyemediklerimi bu şekilde doğruca aktarmak istedim. Aslında bu yazıyı yazarken bir taraftan da korkuyorum. Eğer hayatınızda biri varsa düşüncesi bu korkumu sürekli tetikliyor. Bu sebeple uzun zamandır burada yazdığım düşünceleri taşımama rağmen size bu yazıyı gönderme cesareti bulamadım. Çünkü gerçekten böyle bir ihtimalin olma olasılığından ve rahatsız etmekten imtina ettim. Bunları size yaz-a-madım çünkü mesajlarınızdan anladığım kadarıyla siz bu sürecin olmayacağını kafanızda netleştirmişsiniz gibi geldi. Hâl böyle iken lafı uzatmak ya da söylemek istediklerimi söylememin bir anlam taşımayacağı ve bunun terbiyesizlik, saygısızlık olacağını düşündüğüm için söylemedim, söyleyemedim. Söyleyecek çok şeyiniz olduğunda ama karşınızdaki kişide bunun bir karşılığını olmadığını bildiğinizde inanın söyleyeceklerinizin hiçbir anlamı kalmıyor. Siz ne kadar söyleyeceklerinizi uzun uzun düşünüp titizlikle seçseniz de bunların anlamsal değeri yalnızca sizin kendi bilincinizde kalıyor ve bunları gönderemiyorsunuz. Bu gerçekten çok zor bir durum. Sizin yazdığınız cevaba karşı uzun uzun yazmak, düşüncelerimi söylemek, bazı şeyleri çözmek için gönülden çabalamak, duygularımı aktarmak, ileriye dönük hayallerimi paylaşmak istiyordum. Çok kez yazıp yazıp sildim. Ama sizin kararınız olumsuzken bunları yazmak uygun olmayacağından kısa bir onaylama yazısı ile cevaplamıştım. İnsanın hayalleri ve söyleyecek çok sözü olup da söyleyemediğinde gerçekten zor oluyormuş. Neresinden nasıl başlarım bilmiyorum ama sürecin en başından başlayarak kronolojik olarak gitmek daha iyi olur gibi. Bu yazıyı parça parça yazdığım için bazen anlam kopuklukları ve anlamsal yinelemeler olabilir. Bunları umarım mazur görürsünüz.. Hayatımda vermekten en mutlu olduğum karar size mesaj atmak oldu. Bunu daha önce defaatle söylemiş olabilirim ama tekrarlamamda fayda var; ben utangaç bir kişilik yapısına sahip olduğum için okulda sizi gördükten ve biraz sosyal medyada takip ettikten sonra size açılmaya karar verdim ama bu benim için imkansızdı. Bunu kaf dağını aşmak gibi betimleyebilirsiniz zihninizde. (ne var bunda bu kadar büyütecek) diyebilirsiniz. Ama dediğim gibi utangaç olan birisi ve daha önce karşı cinsle hiç iletişimi olmamış birisi için böyle bir eylemde bulunmak gerçekten çok zor. Burayı daha fazla uzatmadan iyi ki size mesaj atmışım ve iyi ki sizi tanımışım. İyi ki bu cesareti göstermişim. Devamındaki süreci zaten az çok biliyorsunuz. Ben bu süreci burada yaptığım hatalar üzerinden değerlendirmek istiyorum. Şunu belirtmeliyim ki, hayatımda vermekten en çok pişmanlık duyduğum kararlardan bir tanesi ise size bu süreci yürütemeyeceğimi söylemiş olmamdı. Peki niçin böyle bir karar verdim, bu kararın altında yatan sebepler neler? Bunlara kısaca değinmeye çalışacağım. Tekrar sürece dönecek olursam; Her şey gerçekten çok güzel başlamıştı. Hatta benim için rüya gibiydi. Sandığımdan çok ama çoooook daha iyi birisiydiniz ve her şeye samimi bir şekilde gerçekten çok önem veriyordunuz. Benim için bunun en büyük yansıması da bu olaydan ailenizi –annenizi ve kardeşinizi- haberdar etmiş olmanızdı. Bu gerçekten bana kendimi değerli hissettirmişti. Sizinle konuşurken kendimi değerli hissediyordum. Ben de size gerçekten çok değer veriyordum. Bunu belki size tam aktaramamış ya da yanlış aktarmış olabilirim. Bunu daha önce size hiç söylemedim ama bende bu olaydan ailemi haberdar etmiştim. benim de annemin ve kardeşimin bu süreçten haberi vardı. Nedenini ben de bilmiyorum ama bunu size söylememiştim. Sizi tanıdıkça, samimiyetinizi, güzel kalbinizi, saf duygularınızı, iyi niyetli düşüncelerinizi, gayretinizi gördükçe hakikaten çoğu zaman afallıyordum. Evet ilk görüşte dış görünüşünüz etkili oldu. Hatta dış görünüş de değil, tamamıyla o güzel gülümsemeniz beni etkilemişti diyebilirim. Ama daha sonra sizin görünmeyen yönünüz, iç dünyanız beni oldukça şaşırtmıştı. Gerçekten doğru bir karar verdiğimi hissetmiştim.  Çok iyi hatırlıyorum, ne zaman sizinle konuşsam ve sokağa çıksam, yolda yürürken her şey bana gülümsüyordu adeta. Her şeye tebessüm ediyordum ve içimde tarif edemeyeceğim bir mutluluk vardı. Sizinle ne zaman mesajlaşsam midemde kelebekler uçuşuyordu. Ve inanın bu yalnızca sürecin başında değil, attığım tüm mesajlarda böyleydi. Buna gerçekten anlam veremiyordum. Bu hakikaten özel bir durum olsa gerek. Hatta bu yazıyı yazarken dahi nefesim kesilecekmişçesine heyecanlanıyorum. Bir taraftan böyle mutlu iken bir taraftan da aklımıza (çoğunlukla benim aklıma) takılan sorulara cevap bulmaya çalışıyorduk. Şimdi fark ediyorum da sizin beni eleştirdiğiniz çoğu noktada gerçekten biraz dar düşünüyormuşum. Biraz mükemmeliyetçi bir yaklaşımla hiç sorun yaşanmayacak bir aile olsun, şu şöyle olsun, bu böyle olsun gibi düşünüyormuşum. Bazı şeyleri aşılamayacak gibi görüyordum. Ama anladım ki karşılıklı güven ve anlayış olduktan sonra aşılamayacak şeyler değillermiş. Bunları aşmak için iki tarafında da bir birinin yanında durması, ona destek olması ve bunu her zaman hissettirmesi yeterli gibi. Elbette ki sorunlar yaşanacak, illaki problemlerle karşılaşılacak. Her zaman her şey planlandığı gibi gitmeyecek. Burada önemli olan aile kuracağın kişinin bu olaylara nasıl yaklaşacağı, sana nasıl davranacağıymış. Bu olduktan sonra zaten gerisi bir şekilde olup gidiyor. Esasında ben bunun böyle olduğunu biliyordum ama bunu davranışa dönüştürme noktasında sanırım fikirsel darlık çekiyordum. Buraya birazdan değineceğim ama buraya geçmeden önce size daha önce söylemediğim bazı şeyleri söylemem gerekiyor. Aslında bu yazıyı yazmamdaki gerekçelerimden bir tanesi de bu. Belki de en önemlisi. Söylemediklerim, Eksik Söylediklerim ya da Doğru Aktaramadıklarım Bazı bilgileri size biraz eksik ya da yanlış vermiş olabilirim. Ama bu sizi daha iyi tanımak ve hayattaki amaçlarınızı daha iyi analiz edebilmek içindi. Farazi meselelere karşı tepkilerinizi, düşünce ve tutumlarınızı oldukça merak ediyordum. Çünkü pembe hayallerle herkes mutlu olur, iyiyken herkes birlikte olur. Sonuçta burası bir imtihan dünyası ve insan iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, ömrünün sonuna kadar farklı farklı kolay ve zor imtihanlarda karşısındaki kişinin yanında durup durmayacağını merak ediyor. Umarım bu yazıyı okuduktan sonra bu niyetimi yanlış anlamaz ve anlayışla karşılayarak hak verirsiniz. Aile konusundan başlayacak olursam, belki size biraz abartarak aktarmış olabilirim. Sonradan fark ettim ki anlatımlarımda biraz radikallik havası var. Böyle değil. Normal İslami hassasiyetlere sahip aileler nasılsa benim ailemde o şekilde. Yalnızca bu hassasiyet gelenekle birleşince biraz abartılıymış gibi yansımış olabilir. Ya da ben biraz abartarak aktarmış olabilirim. Şundan emin olabilirsiniz ki, (dışarıdan bir gözle değerlendiriyorum) ailem gerçekten çok yapıcı ve sağduyuludur. Mesela anneme sizden, böyle bir niyetim olduğumdan bahsettiğimde sürekli bana ‘oğlum dışarıdan söz söyleyen olursa çok takılmayan, aile içinde konuşarak halledin, dışarıya hiçbir şey yansıtmayın’ gibi ileriye dönük sürekli destek oldu. Babalarımızın kişilik yapıları neredeyse aynı. Kardeşlerimizin de öyle olduğunu düşünüyorum. Bence aileler arasındaki tek fark biraz kültür farklılığı ve birazda belki yaşantı farklılığıdır. Bunların olması da gayet normal bir durum. Hatta farklı tecrübelerin birleştirilmesi noktasında avantaj sayılabilir. Kısaca ben ailelerimizin uyumlu olduğunu düşünüyordum.

Mesela buradan kıyafet konusuna geçek olursam, siz zaten neyin nasıl olması gerektiği konusunda gerekli bilgiye sahip birisiniz. Sizin de o zamanlar dediğiniz gibi bu konunun zamana bırakılması gerekiyor. Ben bu konuda sizden bir istekte bulunurum. Ama sürekli bunda takılıp kalmam, her zaman bunu vurgulamam, bunu büyütmem, bu konuda hep anlayışla yanınızda olurum, bunun için dua ederim. Olmayana takılıp da olabilecek olanı kaybetmek istemiyorum.

Kısaca sosyal yaşantılarımız farklı olabilir, bunun bir sorun olacağını kendi adıma hiç mi hiç düşünmüyorum.

Bu noktada belki şu da aklınıza takılabilir diyerek şuna da bir açıklık getirmek istiyorum: ben size kendimi tanıtırken hep ailevi bağlarımın, akrabalık ilişkilerimin güçlü olduğundan bahsettim. Bu konuda belki siz ailesine çok bağlı, ailesinin sözünden çıkmaz, akrabalarının sözlerini çok takar, ailesel/kültürel gelenekleri kuracağı ailenin önüne geçirebilir gibi bir düşünceye kapılabilirsiniz. Geçmiş mesajları okuduğumda açıkçası ben böyle bir izlenime kapılmıştım. Dediğim gibi olaylara tamamen objektif bir şekilde yaklaşmaya çalışıyorum. Bu konuya şöyle bir açıklama getirebilirim: Şunu kesinlikle bilmelisiniz ki ben yeni bir aile kurduktan sonra benim önceliğim hep eşim ve yeni kurduğum ailemdir. Bunun sağlıklı bir aile yapısı olması için herkeste böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü iki farklı kişi, iki farklı dünya, iki farklı ev bir araya geliyor ve ortak bir dünya, ortak bir ev, ortak bir hayat inşa ediyorlar. Bu süreci iki tarafın da tecrübe ederek, kendi önceki tecrübelerini birleştirerek, bazen sevinerek bazen üzülerek ilerletmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer aileye dışarıdan müdahale olursa bunun ailedeki karşılıklı ilişkiyi ilerletme noktasında zarar vereceğini düşünüyorum. Akrabalarmış, şu imiş, bu imiş, şu şöyle demiş, bu böyle demiş… bunların hepsinin geçilmesi lazım, hepsine kulak tıkanması lazım. Birbirine inanan iki kişi hayatını birleştirmeye karar verdiyse zaten bu süreci öyle ya da böyle bir şekilde sürdürebilir. Burada asıl vurgulamak istediğim nokta iki kişinin gerçekten karşılıklı olarak bunu istemesi, birbirlerine inanması ve güvenmesi. Gerektiği noktalardan ailelerden destek alınır, ama yeni kurulacak aileye de dışarıdan kimsenin müdahale etmemesi gerekir. Bu benim ailem için de geçerli, sizin aileniz içinde geçerli. Ben bu noktada benim ailem, senin ailem gibi bir ayrımsallaştırmaya gitmem. Bundan sonra benim iki tane annem ve babam olur ve ben bundan gerçekten çok mutlu olurum. Kesinlikle karşımdaki kişi ile onun ailesi arasına girmeye, bir tercih yaptırmaya mecbur bırakmam. Karşımdaki kişiden de bunu beklerim. Benim annem böyle birisi değildir, zannediyorum sizin anneniz de böyle birisi değildir. Biraz uzun oldu ama inşallah demek istediklerimi doğru olarak aktarabilmişimdir.

Ailemin maddi durumuna gelecek olursam ise, aslında bundan bahsetmeyi bile kendime zûl sayıyorum, bundan bahsetmek bile (ya bunun ne önemi var noktasında) bana kırıcı geliyor. Çünkü bugün maddi durumu olmayan bir kişi yarın zengin olabilir, bugün zengin olan ile yarın fakir olabilir.  Bugün konforlu hayat yaşayan, yarın hor gözle baktığı yaşantıya düşebilir. Rızkı veren hüdadır, sonuçta burası bir imtihan dünyası.

Bu noktada işte sobalı evde oturduğumuzu, evimizin çok yeni olmadığını, ailemin maddi durumunun orta olduğunu vs. söylemiştim. Dediğim gibi bunu tamamen sizin hayata karşı bakışınızı ve beklentilerinizi ölçmek için aşağı seviyeden alarak yazmıştım.  Çünkü sizi tanımadan önce profilinize baktığımda zengin, lüx eşyalar kullanan, elit mekanlarda vakit geçiren birisi olarak algılamıştım. Bu nedenle böyle bir eksik/yanlış bilgi verdim bu konuda. Belki yanlış bir karardı bu şekilde eksik ya da yanlış bilgi vermem. Neyse, evet evimiz sobalı, biraz eski ama maddi durumumuz elhamdülillah iyi. “fabrika” kelimesini biraz “gösteriş” olarak algıladığım için babamların fabrikası var yerine iş yeri var demeyi tercih ettim hep. Esasında sınıflamaya tabi tutacak olursak fabrika/atölye diyebilirim. İşyerimizde yirmiye yakın kişi çalışıyor. Flo, Polaris, MP gibi büyük markalara, yurt dışına vs. ayakkabı yapıyoruz. Bizim sülale bulunduğumuz mahallede ekseriyette olduğu için o zamanlar ailem en yakın bu evi bulduğu için bu evi almış ve halen bu evde oturuyoruz. Tüm amcalarım, dedemler vs. burada otuyor. Maalesef günümüzde insanlar sadece maddiyata dikkat ettikleri için ve bende böyle olmasından korktuğum için bu noktada eksik bilgi verdim açıkçası. Bu noktada bir şeye daha değinmek istiyorum, ya da itiraf etmek istiyorum diyeyim. Ben sizin bunları önemsemediğinizi, maddeden çok manaya önem verdiğinizi geçmiş konuşmalarımızdan anlayabiliyorum. Bu sebeple bu yazdıklarımın yanlış anlaşılmasından da biraz çekiniyorum.

Kendim ile ilgili konuya gelecek olursam ise bunu biraz ayrıntılı yazmak istiyorum.

Süreç içerisinde bazen yanlış bazen dar açıyla düşündüğümü fark ettim. Zaman içerisinde düşüncelerim değişti. Aslında benim süreci yürütemeyeceğime dair olumsuz karar vermemde kendi içimde bu sorulara tam cevap veremediğim için ileride bu noktada sıkıntı olsun istemedim. Şimdi sizi geçiştirmek için tamam tamam deyip ileride olmaz demem doğru olmazdı. Ben ne düşünüyorsam elimden geldiğince açık bir şekilde yazmaya çalıştım. Sürecin sağlıklı olması için buna kendi içimde karar vermem gerektiğini düşündüm. Bunun oldukça yanlış bir karar olduğunun farkına sonradan vardım maalesef.  Aslında aşılamayacak bir konu değilmiş :/

Benim aklıma takılan konular kıyafet ve çalışma idi. Şimdi düşünüyorum da kıyafet gibi bir konu benim için nasıl sorun olabildi anlam veremiyorum kendime. Mesajları tekrar okuduğumda anlamdım ki gerçekten siz o kadar çok orta yolu bulmak için emek vermişsiniz kii… belki de benim size karşı gösteremediğim orta yol bulma gayretim yeterli olmadığı için böyle bir karar almıştım. Bu anlamda biraz da kendimi suçlu hissettim sanırım. Siz gerçekten hep sağduyulu ile yaklaşırken ben bir adım atamayınca sizi üzüyormuşum gibi hissediyordum. Aslında benim söylemek istediklerimi doğru aktaramamak gibi bir sorunum var. Neyse burayı da fazla uzatmadan bu konudaki son görüşümü de paylaşayım: dediğim gibi günümüzdeki çoğu kişi artık böyle giyiniyor. Tabiki günümüzdeki çoğu kişinin böyle giyinmesi tesettür açısından bunu meşru yapmaz. Ama sizin vurgulamak istediğiniz noktayı daha sonra anladım ve sizin de dediğiniz gibi bunu zamana bırakmak en doğrusu. Bir an da insanda ani bir değişim beklemek yanlış olacaktır. Daha önce de yazdığım gibi birbirimize özel alanlar bırakmalıyız. Kendimiz olmaktan vazgeçip olmak istemediğimiz şeye sürüklenmemeliyiz. Sizin içinizde zaten böyle bir niyet olduğunu, daha iyisini yapmak için gayret gösterdiğinizi ve bunun zamanla çok daha iyi olacağını söylemeniz aslında muazzam bir şeydi. Şimdi düşünüyorum da kendimi sizin yerinize koyuyorum, yıllardır süregelen bir alışkanlık, etrafımdaki herkes neredeyse bu şekilde.. sözde istemesi kolay gibi görünse de fiiliyatta gerçekten zor bir süreç. Sürecin başından sonuna kadar olan kısımdaki değişimi gözlemlediğimde gerçekten de büyük fark vardı.

Aslında ben sizden bu istekte bulunurken hemen böyle olsun, böyle olmazsa kesinlikle olmaz gibi intiba mı bıraktım tam bilemiyorum. Evet, benim daha uygun bir tarzınız olması konusunda bir isteğim vardı, ancak bunun hemen olması konusunda çok ısrarım yoktu. Bunu tam olarak doğru bir şekilde aktaramadım sanırım. Gerçekten garip bir şekilde bu konu uzun süre gündemde kalmıştı. Ben sizin kalbinizdeki bu samimiyeti hissettim, daha iyisi olması yönündeki istek ve gayretinizi anladım diyebilirim.

Dediğim gibi zamanla düşüncelerim değişti, mesajları tekrar okuduğumda bazı yerleri yanlış yorumladığımı fark ettim. Siz beni biraz sabit görüşlü, biraz katı vb. olarak algılamış olabilirsiniz. Aslında öyle değilimdir. Bir konuda bir fikrim var ve bunun doğru olduğunu düşünüyorsam bunu uygulamak için elimden geleni elbette yaparım. Ama karşımdaki kişi bana bunun öyle olmadığını uygunca anlatırsa, daha farklı açılardan bakmam gerektiğini söylerse de bunda ısrar etmem ve görüşümü değiştiririm. Yani ben genel olarak hayatta yeni durumlara, yeni düşüncelere açık ve uyumlu biriyimdir. Değişime karşı dirençli, sabit görüşlü, dediğim dedik, kesinlikle böyle olacak vs. değilimdir. Bu konuda da kendimi yanlış ifade ettiğimi, yanlış yansıttığımı düşünüyorum. Hayatta hep fikirlerimin arkasında dik durmaya çalıştım, düşüncelerimi eyleme dönüştürmeye çalıştım. Bu noktada yalnızca benim dediklerim doğru hiçbir zaman demedim. Aslında ben hayatımda hep karşılaştığım meselelerde orta yolu bulmak için çabalarım. Yani kendimi hep böyle görürdüm. Ama nedendir bilmiyorum çalışma konusunda bunu gösteremedim. Zannediyorum ki daha öncesinden süregelen bir düşünceyi değiştirmenin zorluğunu yaşadım. Hiç şahit olmadığım bu yeni hayat şeklinin zarar vermesinden korktum belki de. Lakin şu kesin ki, bu konuda beni en çok endişelendiren şey farklı şehirlerde olursak sizin güvenliğiniz idi. O zamanlarda da haberlerde vardı, günümüzde yine var. Kadınlara karşı yapılan iğrenç maddi ve manevi haberleri görünce insan endişeye kapılmadan edemiyor. İnsan, gözü gibi baktığı şeye zarar gelme olasılığından korkuyor. İşte bu olasılık beni korkuya sürüklüyordu. Ama nereye kadar… bunun bir sonu yok. Biz ne kadar güvenliğimiz için tedbir alsak da bunun bir sonu gelmeyecek. Gerekirse 1-2 yıl sabredilecek, 1-2 yıl sıkıntı çekilecek ama sonra feraha erişilebilecek. Bazen sıkıntı çekmeden güzel şeylere ulaşılamıyor. Artık bu konuyu kendi içimde aştım.

Sürecin başında kendimi şunu söylemiştim: ‘karşımdaki kişinin onu o yapan karakteristikleri var, kendine özel bir yapısı var, onu o yapan da bu özellikleri. Evet, herkesin her özelliği doğru ya da iyi değil, ama bunu güzel sözle açıklarsan ve onu böyle kabul edersen sorunları aşabilirsin.- bunu kendime hep söylemiştim ama bunu uygulamada ya da böyle düşündüğümü size aktarma konusunda biraz eksik kalmışım. Bunu mesajları empati yaparak okuduğumda fark ettim. Sizden sürekli bir istekte bulunuyorum, bu böyle olsun, bu şöyle olsun… yani bu süreçte ilginç bir şekilde sanki fikir mülahazası yapıyormuş gibi hissettim. Aslında mesele çok basitmiş ya, hiç uzatmaya gerek yokmuş. Çünkü isteklerin, beklentilerin hiçbir zaman sonu gelmez. Tümüyle beklentilerimizi karşılayacak birisi asla olmayacak. Karşımızdaki kişinin de insan olduğunu ve pek çok konuda eksiği olduğunu bilerek hareket etmek gerekiyor. Temel noktalarda geleceğe dair hayallerimiz, birbirimizden beklentilerimiz, hayattan beklentilerimiz, karakterlerimiz uyuşuyorsa gerisi zamanla bir şekilde halledilebilecek şeylermiş. Yani akşam bir masaya oturup karşılıklı muhabbet edebileceksek, birbirimizi anlayabileceksek daha ne olsun ki. Diğer türlü insan oturup muhabbet edemediği bir kişiyle nasıl bir ömür geçirsin. Açıkçası ben iyi derecede uyum yönümüzün olduğunu düşünüyordum ve halen düşünüyorum. Yani bir sorunla karşılaştığımızda bunu çözmek için gerekli özveriyi gösterip anlayışla yaklaşma ikimizin de belirgin özelliklerinden biri gibi. Böyle bir yapıya sahipken gerçekten bu iş çok kolay olabilirmiş ya… şimdi düşündükçe bazı şeyler için keşke diyorum. Ama demek ki bunlarda yaşanılacakmış, bunlarda birer tecrübe oldu. Hep hayırlısı ve hayırlısıyla olması için dua ettim. Belki de hayırlısı bunların da yaşanılıp daha sağlıklı bir şekilde bu işin olmasıdır, bilemeyiz. Nasipse zaten bir şekilde olacak. Bu süreç benim için gerçekten çok büyük tecrübe oldu, çok farklı bakış açıları kazandırdı bana. Kendi eksiklerimi gördüm, bunu düzeltmek için büyük bir fırsat yakalamış oldum. Şunu bir kez daha yazmam da fayda var sanırım, ben gerçekten orta yolu bulma noktasında elimden gelenin fazlasını yapmaya hazırım, bunu kendime inanarak söylüyorum. Bunu geçmişte söyleyemezdim, çünkü bunu kendimde hissedemiyordum. Bunun sebebi belki de etrafımda hiç çalışan bir eş olmayışıydı.  Önümde böyle bir örnek olmadığı içindir bu sorunda takılıp kalmak belki de. Belki de bu konuda nasıl bir orta yol sergileyeceğimi bilemediğim içindir gerekli özveriyi gösterememem. Şimdi diyorum ki keşke Kuran Kursu öğreticiliğine ya da öğretmenliğe tamam deseydim de süreç hiç bu noktalara gelmeseydi. Ama işte yaşanılacakmış demek ki…

Tabi ki burada yazılanların baştan sona hepsi sizin düşüncenizin olumlu yönde olmasıyla bir anlam bulur. Eğer düşünceniz olumsuz olursa burada yazılanların hiçbir anlamı yok, olamaz da. Ama insan hep olumlu olması yönünde umutlanıyor, öyle bir ümit besliyor içinde. İçimde hep bir umut var. Ama artık bu umut ya son bulacak ya da yeşerecek. Bu noktada da tabi ki de son karar sizin. Burada kısa bir şekilde hayaller ve hayattaki isteklerimizin uyuşması noktasına da değinmek istiyorum. Ben gerçekten kendi adıma hayattan beklentilerimizin ve hayallerimizin büyük oranda uyuştuğunu düşünüyorum. Bu hakikaten çok ama çok önemli bir şey. Belki de en önemlilerinden bir konu. Mesela şöyle bir düşünüyorum, ‘ben hayata hep pozitif bakan, yapıcı olmaya çalışan, hoş gören, uyumlu ve gülümseyen bir kişi olarak görüyorum kendimi. Ama hayatımı paylaşmak istediğim kişi güler yüzlü değilse, sürekli somurtan, sürekli istekleriyle bunaltan, sürekli hayata negatif bakan, hayattaki tek hayali konforlu bir yaşam ve çevresine gösteriş olan, doyumsuz, manaya değil de maddeye önem veren bir kişi ise… ben bu hayatı onunla nasıl paylaşabilirim, hangi ortak noktada buluşabilirim, hangi motivasyonla bunu sürdürebilirim. Bu noktada insanın hayatını birleştirdiği kişinin dünya görüşü, dünyaya bakış açısı, hayattan itidalli bir şekilde zevk alma anlayışı.. Bunlar gerçekten çok önemli şeylermiş. Mesela ben akşam eve geldiğimde beni güler yüzle karşılayan, benim yolumu gözleyen, benim de eve gitmek için can attığım, yemekte birlikte sohbet ettiğim, birlikte yemek hazırladığım, akşam birlikte yürüyüşe çıktığım, kol kola gezdiğim, birlikte aynı masanın başına oturup kitap okuduğum, birlikte bir konuyu araştırdığım, yan yana film izlediğim, birlikte daha iyi kul olmak için çabaladığım, iki dünya mutluluğu için güler yüzle birlikte sıkıntılara omuz verdiğim, birlikte sorunları aştığım, birlikte aynı mutluluğa sevindiğim aynı derde üzüldüğüm birisi olmadıktan sonra gerçekten bunun ne anlamı var.. Eve gelirken iki ekmek almamın nasıl bir anlamı olacak, “hafta sonu için bak şöyle bir plan yaptım, bu hafta şuraya gidebiliriz, önümüzdeki ay şuraya gidebiliriz, bu akşam şuraya gidelim” diye hayat enerjisini artırmayan faaliyetler olmadan insanın kazandığı paranın ne anlamı var. Velev ki dünyanın en rahat işinde çalışalım, velev ki aylık yirmi bin tl kazanalım. Birlikte hayal kurup, birlikte bu hayali yaşayamadıktan sonra, bu hayal için çabalamadıktan sonra, birlikte faaliyet yapamadıktan sonra tüm bunların gerçekten bir anlamı olacağını sanmıyorum. Eğer iki kişi gerçekten aynı hayalleri paylaşıyorlarsa, hayata aynı pencereden bakıyorlarsa, birbirlerini gerçekten çok iyi anlıyorlarsa, içlerinde bir hayat enerjisi varsa, maddeden çok manaya önem veriyorlarsa, samimi bir şekilde iki dünya için de üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyorlarsa daha başka ne istenebilir ki.. 🙂 inanın sırf bu böyle düşündüğüm için öğretmenlik konusunu çok önemsemiyorum artık. Kendi adıma bunca iyi şey varken, bir ömür ben bu kişiyle yaşarım dediğim bir kişi var iken benim böylesine bir engeli aşamamam gerçekten büyük bir kayıp. Eğer bu işin olması için benim yapmam gereken fedakârlık bu ise ben bunu yapmaktan çekinmem. Olmayana takılıp da olanı kaybettim. Eğer bana bir şans daha verirseniz kaybettiğim bu değerli şeyi tekrar kazanmak istiyorum. Aynı hayalleri paylaşmak, aynı hayallere yelken açmak, aynı hayaller için çabalamak istiyorum. Saf, çıkarsız, koşulsuz, amasız, lakinsiz mutlu bir hayat istiyorum. Tüm bunlar için son gücüme kadar çabalamak istiyorum. Bu anlamda gerçekten sizin vereceğiniz yeni bir şansa çok ihtiyacım var. Bazen, gerçekten acaba yanlış mı düşünüyorum, hayat böyle değil mi diye düşünmeden edemiyorum. Bilmiyorum, ben hayata böyle bakmak istiyorum, böyle bir hayat yaşamak istiyorum, karşımdaki kişiyle ortak hayalleri paylaşmak, birlikte bu dünya hayatında güler yüzle yaşayıp, diğer dünya için birlikte çabalamak, sade, yalın, minimalist bir hayat istiyorum. Elimden geldiğince samimi, anlayışlı olmak istiyorum. Yani benim evlilikten beklentim ve bu hayattaki amacım da bu diyebilirim. Yaptığım meslek, bindiğim araba, oturduğum ev vs.. bunların hepsi benim bu hayattaki amacım değil, bunlar benim bu dediğim hayalleri gerçekleştirebilmek için birer araç. Bunlara hiçbir zaman vazgeçilmez birer amaçsallık yüklemek istemiyorum. Eğer x mesleğinde birlikte daha mutlu bir yaşam süreceğimizi düşünüyorsam illa y mesleği diye tutturmam. Yaptığım meslek benim için bir amaç değil çünkü, bir araç. Bu noktada gerçekten bu hayatta amaçsallık ve araçsallık konusunda biraz karmaşa yaşadığımızı düşünüyorum. Velhasıl daha fazla burayı uzatmadan şunu söylemek istiyorum, ben sizinle aynı hayalleri paylaştığımızı, hayata aynı pencereden baktığımızı düşünüyorum. Tabi ki bu düşüncemde yanılıyor olabilirim, ben yalnızca sizin yazdıklarınızdan yola çıkarak kendimce böyle bir çıkarımda bulundum. Buna en doğru kararı verecek olan sizsiniz. Umarım yanılmıyorumdur 🙂 sizin gerçekten çok temiz ve saf bir kalbiniz var. Hayata karşı hep olumlu bakıyorsunuz ve sorunları aşmada elinizden gelen gayreti gösteriyorsunuz. Bir insanın sizinle anlaşmama ihtimali oldukça düşük. Sizinle anlaşamaması için sizi anlayamıyor olması gerekir. İnşallah hayatınız boyunca yüzünüzdeki o gülümseme ve hayata karşı olumlu bakışınız hiç eksik olmaz. Eğer olurda bu mesajı okursanız bunları yazarken sizin okuma ihtimaliniz aklıma geldikçe acaba yazmasa mıydım diye düşünmeden ve utanmadan edemiyorum.  Şuan aramızda hiçbir bağ vs. olmadığı için bunları yazmam belki hoş olmayabilir, bunun farkındayım. Ama ben de bu yazıyı son bir şans için yazıyorum, umarım hoş karşılarsınız. Gerçekten benim o kadar çok hayalim vardı ki birlikte yapmak istediğim… aklıma geldikçe yüzümde tatlı bir tebessüm oluyor, hayallerimde hep güler yüzlü oluyoruz nedense, bunu bilemiyorum. Sanırım sizi hiç güler yüzlü olmadan hayal edemedim. Ama şuan bu hayallere o kadar uzağım kii… bu gerçeği bilince de bir burukluk çöküyor içime. Bu paragrafı yazarken midem bir garip oldu, sanki karşımda siz varmışsınız gibi heyecanlandım, ama son cümleyi yazarken de yüzümde acı bir tebessümle gözlerim biraz doldu. Bu kadar ayrıntıya girerek duygularımı yansıtmam çok doğru değil aslında… ama işte… ama ne yalan söyleyeyim ben halen umutluyum. Ancak bu karşılıksız bir umut… Daha önce de söylediğim gibi, ben yıllarca ileride eğer evlenirsem eşimin çalışmasını istemiyorum gibi fikre sahiptim. Bu fikri değiştirmem gerçekten dışarıdan bakıldığı kadar kolay değildi. Çünkü ben bunu körü körüne -ya kadınlar çalışmasın, kadınlar evden çıkmasın ya da kadın çalışsın eve para getirsin, mali yükümlülüğe ortak olsun- gibi menfaat celbeden ve dayanağı olmayan sabit düşünceyle düşünmedim hiç. Ben bu konuda İslami ölçüler nedir, sınırlar nedir, aile nasıl daha sağlıklı ve mutlu olur? Ben hep bu kaygıları güttüm. Bu konudaki düşüncemi hep bu minvalde şekillendirmeye çalıştım. Kendi kendime eğer annem çalışsaydı benim gelişimimde nasıl bir etkisi olurdu? Aile yapımız nasıl olurdu? Vb. sorular yönelterek bunları mantıklı bir şekilde kendime izah etmeye çalıştım. Yani benim bu meseleye bakışım daha mutlu bir aile nasıl olurdan ibaret. Salt bir karşı çıkış ya da toptan bir onaylayış şeklinde değil. Aradan geçen süreçte anladım ki, gerçekten insanın bir şeylerle meşgul olması onun hem bedenen hem de ruhen dinç kalmasını sağlıyor. Evde sürekli tv başında oturan bir kadın düşünüyorum, bu bana çok saçma geliyor. Sürekli dışarıda gezen, evini hep ikinci planda tutan kadın düşünüyorum bu da bana çok saçma geliyor. Bu noktada karşıdaki kişinin ailedeki görevlerini bilmesi, bunun idrakinde olması gerektiğini düşünüyorum. Yani ailede erkeğe biçilmiş asli görevin ailesinin geçimini sağlamak, onları korumak ve imanlı, vatanına milletine hayırlı bir nesil yetiştirmek iken kadının görevinin de evdeki düzeni sağlamak, böyle bir nesil yetiştirmek için kendisini geliştirmek, bu şuur ve bilinçle hareket etmek olduğunu düşünüyorum. Yalnızca evde yemek yapıp, etrafı silen ama kendini geliştirmeyen, çocuğunu iyi eğitmeyen, onu geleceğe sağlam adımlarla hazırlamayan, hayata mobilya ve eşya gözüyle bakan, eşiyle aktivite yapmayan bir eş profiline karşıyım. Aynı zamanda yalnızca ev dışında kendine başka uğraşlar bulan, daha refah bir yaşam için ailesinden vazgeçen, başka şeyler için ailesinden feragat eden –her ne sebeple olursa olsun-, evdeki asli sorumluluklarını yerine getirmeyen, kendini yalnızca menfaatleri doğrultusunda geliştirmiş, bu bilgisini kendi ailesine yansıtmayan bir kişiye de karşıyım. Bu noktada itidalli olunması gerektiğini düşünüyorum. Lafı daha fazla uzatmadan kısaca, aile kurumundaki öncelikli sorumluluğunu bilen, kendini geliştiren, okuyan, eşiyle birlikte çeşitli faaliyet/etkinliklerle sürekli iletişim ve etkileşim halinde olan, önceliği ailesi olan bir kişi olsun isterim. Tabi ki karşımdaki kişiden böyle bir beklenti içinde iken ben de yalnızca sabah kalkıp işe giden, akşam gelip selamsız sabahsız tv karşısına geçen, her şeyi hazır bekleyen, karşısındaki kişiyi hizmetçi robot olarak gören, onunla ilgilenmeyen birisi olmaktan imtina ederim.

Ben, karşımdaki kişi eğer aile sorumluluklarını aksatmayacaksa, yapacağı mesleği ailenin önüne geçirmeyecekse, ailedeki sorumlulukları ile birlikte çalışma temposuna yetişebilecekse ve en önemlisi çalıştığı kurum İslamiyete uygun bir yer ise çalışmasında herhangi bir sakınca görmüyorum.

Sizin özelinizde konuyu değerlendirecek olursam ise, siz dinamik bir yapınızın olduğunu, bu tempoya ayak uydurabileceğinizi söylemiştiniz. Benim için bu konuda bir sıkıntı yok, bu noktada ben size elimden gelen desteği gösteririm, size yardımcı olmam gereken tüm noktalarda yardımcı olurum, gereken fedakarlığı göstermekten de geri durmam. Bu konuda sizden tek beklentim, mesleğe karşı duyduğunuz tutkunun ailenin önüne geçmemesi. Çalışmanızın karşılıklı ilişkimizi zayıflatmaması ve en önemlisi mahremiyet sınırları içerisinde, kadının çalışabileceği bir yer olması. Ben yemek yapmakta, ütü yapmakta size yardım ederim, siz yorgun geldiğiniz için belki akşamları birlikte çok vakit geçiremeyebiliriz, birlikte faaliyet yapamayabiliriz, bunlar benim için sorun değil. Şunu unutmamalıyız ki, birbirimizin sahibi değil yoldaşı olmalıyız.

Bu anlamda sizin belli bir bilgi birikiminizin olduğunu biliyorum, bunları başkalarına aktarmak istediğinizde de bu konuda sizi desteklerim.

Tabi ki ben bunları sizin o zamanki düşüncelerinizden yola çıkarak yazdım. Süreç içerisinde düşünceleriniz, görüşleriniz, tutumlarınız, hayalleriniz vs. değişmiş olabilir. Belki daha konforlu bir hayat sürmek istiyorsunuzdur, belki bir şeylerden asla taviz vermek istemiyorsunuzdur, belki artık eskisi gibi anlayışlı ve güler yüzlü değilsinizdir, belki ölçütleriniz, kıstaslarınız değişmiştir. Bu noktada tüm bunlara doğru yanıtı verecek olan da sizsiziniz. Aslında süreç size bağlı. Ben yukarıda düşüncelerimi elimden geldiğince açık şekilde yazmaya gayret ettim, bunu da büyük oranda yansıttığımı düşünüyorum. Siz benimle ilgili aklınıza takılanları yazmadığınız için bunlara açıklama ya da çözüm getirme noktasında bu yazı biraz eksik kalmış olabilir. Ama dediğim gibi sizin aklınıza takılan problemleri bilmiyorum. Ben tamamen varsayarak bir yazı oluşturdum.

Şuan zannediyorum ki siz atanma sürecindesiniz. Eğer bu tahminimde doğru isem şöyle bir yakın gelecek hayal ediyorum: (eğer görüşünüz olumlu olursa)

Öğretmen olursanız muhtemelen farklı illerde bulunacağız. Sizin ilk atanma sürecinizde belli bir süre anneler, kardeşler yanınızda kalır. Daha sonra siz alıştıkça bu azalır. 1-2 yıl böyle sabrettikten sonra aynı şehirde birleşilir ve o şekilde devam eder.

 

Ayrıca eğer olurda okursanız, tüm bu yazdıklarımın özünde kesinlikle sizi ikna etmek gibi amaç taşımadığını özellikle belirtmek isterim. Çünkü şu bir gerçek ki yola inanmışlarla çıkılır. Eğer birbirimize gerçekten güvenirsek, eğer iyi günde kötü günde ömrümüzün sonuna kadar birbirimizin yanında oluruz diyebiliyorsak, işte o zaman bu iş büyük oranda hallolmuş demektir.

Ben geçmişteki size gerçekten inandım, geçmişteki mesajları tekrar okuyunca bunu hissettim.

Ve eğer olurda kararınız olumlu olur ise bu uzun, güzel ve meşakkatli serüven için kendimize ve birbirimize inanmış olalım. Eğer kendimize ve birbirimize inanırsak her şey çok kolay ve güzel olur inşallah. Ben sizinle bir ömür boyu birlikte geçirebileceğime tüm kalbimle inanıyorum ve güveniyorum.

Yazmak istediklerimin ucu ve sınırı yok gibi, yazdıkça yazasım, anlatasım geliyor. Ama bunun çok sağlıklı olmadığını bildiğim için artık buna bir dur demem gerekiyor. Bu yazıyı burada sonlandırıyorum.

Eğer çalışma konusu dışında diğer konularda düşünceniz olumlu olur da bir tek çalışma konusu aklınıza takılırsa, ben yalnızca bunun için bu işin ilerlememe gibi bir duruma gelmesini istemem. Dediğim gibi bu noktada elimden ne geliyorsa fazlasıyla yapmak isterim.

Yazımın ilk bölümlerinde de demiş olduğum gibi, eğer bu yazıyı okursanız ve kararınız olumlu yönde olursa siz benimle bir şekilde iletişime geçersiniz. Eğer olumsuz olursa da beni engellersiniz ve ben de sizin kararınızın olumsuz olduğunu bilmiş olurum. Olumlu ya da olumsuz bir dönüşünüzü kesinlikle bekliyor olacağım.

Selametle..